30'a 3 Kala

Author: Heygidinin Efesi /

Zaman mefhumunun düşürdüğü cendereden daha önce bahsetmiştim aslında: (http://heygidininefesi.blogspot.com/2013/03/zaman.html) Bir yaşı daha geride bırakırken,90'ların çocukları olarak merdiven dayadığımız 30 yaşa bir yaş daha yaklaşmışken, hem bir an öncesi hem kaç yüz yıl evvelsi gibi hissettiğim zamanlar geliyor aklıma...
Zaman, içerisinde bulunduğumuz anın güzelliği ya da zorluğuna göre hızlı ya da yavaş geçebiliyor. Ama yıllar geçtikten sonra geriye baktığımızda hep "dün gibi" diyoruz, "dün gibi aklımda"... Dün saygıdeğer anasınıfı öğretmenim Gülsüm Mutlu Erdada'dan doğum günü mesajı aldım. Şaka gibi, 22 yıl olmuş, gözümü kapattığımda -her anı çok net olmasa da- anımsıyorum o günleri. Hocam beni "Küçük asker" yapmıştı müsamerede, soruyorlardı bana "Küçük askeeerrr küçük askeeerrr napıyorsuuunnn bizee söylee" bende asker kıyafeti, belimde silah, "Tüfeğimeee bakıyoruuuum, palaskamıııı takıyoruuum, kasketimiiii giyiyoruuum, ben kışlamaaa gidiyoruuum"diyordum.. Benim gibi eşek kadar adam olan kuzenim ve ev arkadaşım A.Murat Bilici de arkada... Ne o masum yüzlerimiz kalmış, ne o günkü büyük dünyamız... Yüzlerimize yılların ve insanların izleri düşmüş, dünya ise çoktan küçülmüş...
Neydi acaba en büyük derdimiz? Hatırlıyorum, akşama kadar kırmızı önlüklerimizle oyun oynadığımız anasınıfına bile gitmeyi sevmezdim, dayımın atari salonu vardı, daha cazip gelirdi bana... Ekmek arası zeytine bayılırdım... Babamın bir marketi vardı, küçük dayım orada çıraktı, babamdan gizli kola versin diye namaz vakitlerini beklerdim... Ailemize özgü olan ve enteresan malzemelerden oluşan tost en sevdiğim yemekti... Bir de, annemin bana sevdirmek için, rahmetli dedemin sevdiğim arkadaşının adını koyduğu Mahmut Abi Çorbası (Yayla çorbası)...
Küçükken küçük pazarlıkları yoktu kimsenin... Sade yaşıyorduk... En büyük korkumuz arkadaşlarımızın yanlış bir şey yaptığımızda -bilmiyorum memlekette bizim kuşağa mı özel, başkasından duymadım çünkü- "annananoovvvv" demesiydi. "annananovvv" "anovv" ünleminin bizdeki haliydi ve eylemin ağırlığına göre seri şekilde tekrarlanan "annana nananana novvvv" şekline dönüşebiliyordu ki bu da bizi ağlatmaya yetiyordu...
Bir gün yanlışlıkla öğretmenimin saksıdaki çiçeğini kırmıştım, sanırım 5 dakika bu tezahürata maruz kalmıştım ve bir hayli ağlamıştım...
Öğretmenin evindeki televizyondan bizi izlediğine inandırmışlardı beni, o yüzden çok uslu bir çocuktum gerçeği anlayana kadar... Salaktım birazda, "Atam izindeyiz" yazardı Atatürk büstünde, "Bu öğretmenlerin izinleri de hiç bitmiyor" diye geçerdi aklımdan... Her gün selâ duyduğum için, ölüm sayısının doğum sayısından çok fazla olduğunu düşünürdüm ki zaten bildiğim tek doğum 2 yıl önce doğan kardeşimdi... Körfez safaşına denk geldiği için haberlerden etkilenip ısrarla "Saddam" olduğunu iddia ettiğim ve Irak'a yollanması için yoğun propaganda sarfettiğim canım kardeşim Abdulkadir...
Çok üzüldüğüm bir şeydi, babam halı saha maçına götürmüştü beni, babam yedekti... Nasıl içerlemiştim... Hala aklımda... Orta camide imamdı babam, kuzenim Yunus'u da gaza getirip, merkez camiye giden cemaate bizim camiye gelmedikleri için küfrederdik namaz çıkışında.
Babama da kızardım aslında bolca, ona kızdığım zamanlarda karakola gidip "Babam emniyet kemeri takmıyor, onu hapse atın" derdim polislere...Onlar da beni babama söylerdi (faşizm bu arkadaş)
Annem yine bitanemdi, en kıymetlim, en değerlim... Salatalık soyup tuzlardı bana, bayılırdım bunu yapmasına...
Küçük dayım o yılın sonunda polis okulunu kazanmıştı, beni hep fenerbahçeli yapmaya çalışırdı ama ben galatasarayı tutardım, o gidince, o sevinsin diye fenerbahçeli olmuştum (iyi ki olmuşum)
Amiga 500 vardı, Super Frog en sevdiğim oyundu... Hala arada oynarım, çok severim hala...
O kadar küçük şeylerden mutlu olurdum ki... Canımı sıkan şeyler o kadar küçüktü ki... O zaman bir an önce büyümek isteyen ben... Şimdi 27'ye giren eşek kadar olan ben... Bir an olsun, küçücük bir an... O günlere dönebilsem... O kadar küçük şeylerden olsa büyük sevinçlerim ve o kadar küçük olsa dertlerim... Dünya o kadar katıksız gözükse gözüme, o kadar saf... Tanıdığım en kötü adam filmlerdeki karakterler olsa bir de cadılar... İnanabilsem herkese, her şeye, hemencecik, insanlar o günkü gözümle gördüğüm gibi saf olsa... Ben saf olsam o kadar... Yıpranmamış olsam... Gece kavramı benim için 9'da başlayacak olsa mesela, uykusuzluk ne demek hiç bilmesem... Başımı yastığa koyduğumda, düşünecek hiçbir şeyim olmasa... Bir an yaşayabilsem o zamanki huzuru, güven duygusunu... Neler vermezdim...
Hem çok uzak hem çok yakın geçen yıllar... Kaç arkadaşım evlendi o resimden, şimdi anasınıfına giden çocukları var... Ben o yaştayken annemin babamın olduğu yaşı geride bırakmışım... Dünya küçülmüş, ve yüzlerimize düşmüş yılların ve insanların izleri... Üstelik daha da düşecek, sonra da aratacak bu günleri...
İçimizde yaşatmaya çalıştığımız bir çocuk var... Ben ısrarla yaşatıyorum,hatta çoğu zaman dışa da vurup çocuklaşıyorum... Belki bir an olsun şimdiki zaman sorunlarından ve sorumluluklarından kurtulabilmek için, belki de dünyanın o kadar güzel olmasını özlediğim için... Belki ikisi de...


0 kişi yoruma değer buldu:

Kaç Kişi Var?