Hükmetmek

Author: Heygidinin Efesi /

Başkasına hükmeden kuvvetlidir,kendine hükmeden kudretlidir. Lao-tzu

İlişki sözü geniş bir kavrama karşılık geliyor.İlk çağrışımı,duygusal ilişkiler. Yaşadığımız,yaşadığımızı sandığımız vs. Sonra,anne baba ilişkileri, dostluk,arkdaşlık ilişkileri, öğretmen-öğrenci ilişkileri, vs vs vs..İletişimin olduğu her şeyde bir ilişki söz konusu..Benim değinmek istediğim,ilişkinin ne olup olmadığından ziyade,bizim yaptığımız bir yanlış:Hükmetmeye çalışmak.

İnsanoğlu kontrolün kendinde olmasını sever.Bir şeyi elinde hissetmeye görsün insan -farkında olarak ya da olmayarak- hemen kontrol etmeye çalışır. Değiştirmek ister insanoğlu,yönetmek ister,çoğu zaman bütün ilişkilerde bir baskın taraf çıkıp bu role bürünür zaten. Bir şarkıda geçerdi "...evde koca,okulda hoca..." aynen bu şekilde, hep bir baskın tip çıkar ortaya.

Başkalarının yanlışlarını görmede,başkalarına suç atmada üstümüze yok..Bir şey oldu mu,hemen kabuğumuza saklanmak,sert tavrımızla savunma mekanizmamızı çalıştırmak en iyi olduğumuz şeylerden biri. Ama içimizden,ama başkalarıyla olduğumuz bir ortamda orda olmayan hakkında -yüzüne de söylerim(!)- mantığıyla acımasızca eleştirmeyi biliyoruz da, başkalarına rahatça yaptığımız bu eylemi kendimiz için hangi oranda yapabiliyoruz?

Çevremizdekileri değiştirmeye çalışıyoruz. Arkadaş,neden değiştiriyoruz?Bize bu hakkı kim veriyor?Karşımızdakinin bize değer vermesi,bizim onu değiştirebileceğimiz anlamına mı geliyor? Rehberlik dersinde görmüştüm, psikolojik danışman bile,değiştirmeyi değil, kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. Bireyin kendi problemini kendisi çözmesi gerektiğini söylüyor. E biz kimiz ki hayatımızdaki tüm ilişkilerde değiştirme görevini üzerimize farz biliyoruz?

Lao-tzu,seni tanımam ama güzel buyurmuşsun.. Hayatımızda hükmedeceğimiz onlarca insan olabilir.Birine hükmetmek,ondan güçlü olduğumuzun göstergesidir. Ama ondan güçlüyüz diye hükmetmek zorunda değiliz ya hani,hani o hüküm hakkını kendimizden yana kullanıp,içimizdeki olmasını istemediğimiz şeyleri dizginlesek -olmasını istediğimiz ama olmaması gereken şeyleri keza öyle- kudretli olacağız ya,ve biz kuvveti kudretten büyük görüyoruz ya; çok yanılıyoruz dostlar... Herkes kuvvetli olabilir ama herkes kudretli olamaz...

Ben kudretli miyim? Ne kadar olmak istesem de ne yazık ki ben de değilim...

Bu yazıda bir genelleme mi var?Evet,önce kendi sevmediklerimden,sonra çevremden yola çıkarak tüme varım yaptım:)

Genelleme yapmak doğru mudur?

"Bu dahil bütün genellemeler yanlıştır."F.Nietzsche

Haydin görüşürüz...

Heygidi Karadeniz!

Author: Heygidinin Efesi /

Şanssızlığa katlanabiliriz , çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır.Oscar Wilde

Ama bu kadar da olmaz ki arkadaş.Merdiven altından mı geçtim ne ettim,nerde bir aksilik,nerde bir cinslik,nerde bir olumsuzluk varsa bir adama denk gelir mi ya:)
Karadeniz bana güzeeellcene bir karşılama hazırlamış..Ankara'dan başlıyorum: Dün aniden yola gece ççıkmaya karar verdim,bir çırpı hazırlandım..En güzel şey:ilk defa yol edildim Aşti'den,pek sevgili arkadaşım HTahsinGenel el sallama ve sallanma olgusunun anlamını gösterdi bana.Ben bu zamana kadar ya habersiz ya da ani giderdim,kimseyi de istemezdim,zira sevmem vedalaşmaları.Ama hoş oldu:)
Neyse efendim,telefonda ve bilet yazıhanesinde özellikler sordum ve ikisinden de aracın en erken 7 de samsuna varacağını,hatta ağır gittiklerini daha da gecikebileceğini söylemeleri üzerine geceye almıştım bileti. Saat 10 a kadar da kahvaltı yapacaktım,sahile gidip vakit geçirecektim,falan fıstık. Neyse başladık yolculuğa,çok da uykum var,mp3 çalarımın kulaklığı bozulmuş müzik dinleyemiyorum,uyumak için gözümün önünden koyunlar atlatıyorum derken,koyunları benden daha hızlı atlatan ön koltğumdaki akranım kelimenin tam manasıyla horrrruulll horrruuull horlamaya başladı..Ulan kimse mi rahatsız olmaz benden başka derken,bu sefer arkadaki adam da koyun atlatmasını tamamlamış,"ben de varım" diyerekten horlama merasimine dahil oldu. öndeki koltuğu sallıyorum bacağımla,ses kesiliyor,4-5 dakika sonra böyle başlıyor.Arkadakine iyice yaslıyorum koltuğu,ses kesiliyor,10-15 dk sonra tekrar başlıyor derken inanın,hakikaten inanın zerre uyku uyumadan mola yerine geldik.Sonrasında da hiiiçç dokunmadım,onlar rahat rahat horladılar,ben de holamalarını bir ritim gibi düşünüp bildiğim şarkıları onlara senkronize ettim içimden..
Havza'yı geçtiğimizi net hatırlıyorum(Samsun'un ilçesi) görüntü biraz silikleşti derken ışıklar yandı,muavin geldik meldik,servis var,yine bekleriz,derken saate bir baktım Aman Allahıııımm saat daha sabahın 5'i!!! Arkadaş bir soğuk bir soğuk,hakkaten damdan dama atlayan kedi havada donuyor..Neyse,servise bindim,7-8 dakika sonra meydanda indirdi beni.İn-cin top oynuyor,"Hava kurşun gibi ağır" dizleri geçiyor içimden,ama bağıramıyorum,kimse duymaz sesimi o denli,kedi köpek bile yok soğuktan...Havada yol boyunca ve Samsun'da bir katre bile yağış yoktu..Yemin ediyorum meydana inip açıkta kalmam bekleniyormuş gibi,servisten indikten 5 dakika sonra,bir tipi,ama naasıl,fırtına gibi,bir taraftan da yağmıyor,her taraftan yağıyor,gözümü açamıyorum..Zor zoruna bir apartmanın girişine attım kapağı,-tabi dışardayım yine- yeminlen,10 dakikada 6-7 cm kar kütlesi oluştu yolda..Ben daha hayatımda böylr bir şey görmedim arkadaş..
Neyse ben kendi eksenimde hareketler,sigara ve telkinlerle kar yağışını sonlandırdım ve yürümeye başladım.Bir çorbacı buldum,çorba içtim,sonra bir çay ocağı bulup,çayını da çok beğenip,yandaki fırından aldığım simitlerde,3 saat oturup 17 bardak çay içtim( Allahtan çay ucuzdu:) ) Gündüzü edip,Samsun'un amacına ulaşıp:) ,akşam o karlı yollardan Fatsa'ya geldim..Yolda 3 ayrı noktada,ölümsüz ve ağır yaralanmasız kaza gördüm..
Şimdi evimdeyim,ezel i izledim..haa tabi,ailemle vakit falan geçirdim:))Şimdiiii anneciğimin demlediği sıcacık ıhlamurla şişmeye başlayan boğazıma ve kırgın vücuduma deva aramaktayum:))
Güzel olacak güzeeelll..İyi kar çiğnedim,yarın da mini mini kuzenlerimle kar topu oynadım mı değmeyin keyfimee:))
Şansız olabilirim,ama mutluyum:))
Haydin kalın sağlıcakla...

Kısa Bir Ara

Author: Heygidinin Efesi /

Ara vermek -her zaman hoşumuza gitmese de- bir ihtiyaçtır.Heygidinin Efesi

"Ara" kelimesini duyunca aklıma doğrudan reklamlar geliyor. Çoğu insan reklamları sevmez,ama biliyor musunuz, ben çok büyük bir zevkle izlerim:) Küçükken,çok küçükken,alimelin o zamanki tek ve şımarık bebeğiyken,reklamlar olmadan ve annemin saçlarıyla oynamadan yemek yemezmişim.Hep reklamlara denk gelemedikleri için,videoya kaydederek ilk aşamayı çözmüşlerse de annem saçlarından yana mustarip olmaya devam etmiş:)Sağolsun:)
Neyse, o zamandan beri reklamlara karşı bir ilgim var.Her ne kadar sevdiğim dizileri izlerken zırt pırt reklam çıkınca sinirlensem de gerçek bu..
Reklamlar aynı zamanda,tuvalete gitmek,sigara içmek,çay demlemek,ödev yapmak,muhabbet etmek için fırsatlar niteliğinde de diyebiliriz.Yararlı bir ara:)
Neyse efendim, insan rutine bağladığı zamanlarda rutine bile ara verir,vermelidir de.
Eğlenirken de eğlenmeye aynı şekilde. Okul keza öyle..Bir şeyi ne kadar severse sevsin, insan ordan sıyrılıp bir nefes almak ister.Sevmezse daha da fazla nefes almak ister,çünkü boğulur.
Neyse sadete gelelim mi:)
5 senedir ne yapsam sevemediğim,ama ne yazık ki alıştığım Ankara'ya kısacık minicik güzel,Cem Yılmaz'ın reklamları tadında bir ara veriyorum. İnanın 5 senedir de bu kadar ihtiyaç duymamıştım burdan kaçmaya..Hoş,önceden bir ay giderdim,şimdi bir haftalığına gidiyorum ama,ara aradır:)
Çok güzel planlarım var,en başta Samsun:)sonra evim,Fatsam,sonra Yasin ve Çağrı ile bilimum yerler... Ankara'ın hıncını çıkaracağım..Deniz kenarında günde 3-4 saat geçirmeyen Halil de ne olsun:)
Dönemleri devam eden,biten ama Ankaralı olan,biten,Ankaralı olmayan ama denizi olan bir yerli olmayanların adına da o vakti geçireceğim merak etmeyin:)
Hem biliyor musunuz,ben denizle konuşurum..Ben anlatırım o güler,o anlatır ben hüzünlenirim...Hiç yaptınız mı?Hayır mı?Bence denemelisiniz...
Aklıma Mevlana'dan iki dize geldi deniz deyince...Onlarla bitireyim:
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
Senin duru denizin ben'im demedim mi?

"Dememiş olabilirim,ama diyecektim:)" diyesi geliyor insanın:)
Hadi kalın sağlıcakla...

Farkındalık

Author: Heygidinin Efesi /

Ben, dünyada baştan aşağıya tanımak isteyeceğim tek kişiyim; fakat bu şimdilik benim için mümkün değil. Oscar Wilde

Farkında mıyız? Yoksa dünyanın nasıl döndüğünün farkında olmadığımız gibi, her gün çevremizden geçip giden tanıdğımız tanımadığımız bir çok insanın da mı farkında değiliz? Acaba farkında mıyız, en yakınımızdakilerin, en önemsediklerimizin iç dünyalarında neler döndüğünün? Yoksa, bir ağacın fotosentez geçirmesi gibi mi onlara karşı farkındalık derecemiz.Yani biliyoruz,ama ağaca baktığımızda aklımıza fotosentes gelmiyor mu.
Hayatımıza girenlerin çıkanların farkında mıyız? Nasıl girdiklerinin,niye çıktıklarının? Ya da var olanların neden var olduklarının? En önemlisi de-her şeyden önemlisi- kendimizin farkında mıyız,tanıdığımızı sandığımız kendimizin?
Misal bir hareket yaparız,bu hareketin çevremizde kimde ne tepki uyandırdığının farkında mıyız? Bir söz söyleriz ama orda olana,ama olmayana, "Duysun" diye ya da "Duymaz" sanarak.O söz, söylenenin haleti ruhiyesine nasıl saplanır farkında mıyız?
Kendimiz için günümüzün nasıl geçtiğimizin farkındayız da,başkalarının günlerinin nasıl geçtiğini de etkilediğimizin farkında mıyız?
Bu dünyada farkındalık olmayan bir yer bulunmadıkça,hep etki tepki yasasının kurbanı olacağımızın;her yaptığımızla kalpler kazanıp kalpler kıracağımızın,hep bir değişimin içerisinde, çoğu zaman değiştiren rolünde oynayacağımızın ve bu değişimi kendimiz için değil,kendimiz için sandığımız zamanlarda bile, başkalarında değişime sebep olma suretiyle yapmış bulunacağımızın farkında mıyız?
Ey insanlar,ben nasıl bağıra bağıra yazıyorken bunları farkında değilim ya sesimi duyan var mı diye;sesimizi duyanların bizi anlayıp anlamadıklarının farkında mıyız?
Farkında mıyız bir bakışa yüklenen binlerce anlamın anlamsızlığının ve bir o kadar anlamlı kılınan tek küçücük bir sözün bir çığ oluşunun.Ve çığın önüne çıkan ne varsa yutan bir canavar olduğunun.
Peki;
Benim bu yazıyı neden yazdığımın farkında olmadığım gibi,siz bunu neden okuduğunuzun farkında mısınız?
Farkında olmak güçse,ve olmamak tersi yönde ama daha şiddetli bir güçse...Ve bu güç kontrolsüzse...Ve kontrolsüz güç,güç değilse...Tehlikeyse...
Tehlikenin farkında mısınız?

Oh Be!

Author: Heygidinin Efesi /


Eveeeett son sınavımdan da çıkıp Ankara'da muhtemel son güzümü tamamlamış oldum:)Oh be! Aslında sınav kötü geçti ama yine de Oh Be! Bir ay boyunca erken kalkmak yok,sınav,ödev,sunum,cart,curt hiçbir şey yok Oh Be!
Kendi zamanımı kontrol etmeyi çok seviyorum.Ki bu yüzden tanıyan bilir,işi bırakmıştım çok sevmeme rağmen.Zamanım başkasının tasarrufundaydı.Okul da bir nevi öyle,zamanımı okula göre ayarlamak durumundayım.Tamam tamam,çoğu zaman kendi kafama estiği gibi davranıyorum ama bir ay tamamen özgürüm.Sadece özgürüm:) Planlarım var: Hemen bu akşam playstation oynayacağım,ardından eve gelip pek sevgili komşularımla,kola,meyve suyu,soda ve bilimum içeceklerden içeceğim:) Sonra sabaha kadar oturup akşama kadar yatacağımççBu saydıklarımı en az bir hafta tekrar etme niyetindeyim:))
Muhtemelen pazar akşamına kadar Ankaradayım.Sonra pek sevgili arkadaşlarımdan(Nam-ı diğer "Mahşerin 6 Atlısı "ndan Yasin ve Çağrı ile ver elini Karadeniz:)) Ne de güzeldir şimdiiii:))
Dönem çok enteresan oldu..Özellikle çok sevdiğim insanların Ankara'dan geçici ya da temelli ayrılmaları beni bir hayli etkiledi..Özlüyor insan..Çok özlüyor... Dönemin sonları daha da enteresandı ya neyse...
İnsanın her şeyi yaşaması gerek...Her şeye hazır olmalı insan..Çünkü hayatta ne zaman karşımıza ne çıkacağı belli olmadığı gibi bizim karşımıza çıkacaklar karşısındaki tutumlarımız da değişkenlik gösterebiliyor. Bir şeyi erken yaşamak iyidir dostlar..Ne kadar erken yaşarsanız,daha sonraki dönemler için o kadar hazır olursunuz...
-You ready?
-I was born ready!
(Ocean's Thirteen Filminden Ocean ve Terry Benedict'in güzel bi repliği idi:) )
Haydin görüşürüz:)

Emek Baraj Gölü

Author: Heygidinin Efesi /

Her şey yolunda gittiğinde, yaşamak kolaydır. Esas zorluk, aksilik sizi iki gözünüzün ortasından vurduğunda kendinizi iyi hissetmeye devam etmektir.
"Hadi ordan!Senin evini hiç su basmamış oğluum!" diyesim geldi.Evet dostlar, bugün evi su bastı...Günün başından başlıyorum..
Gece geç yattığımdan mütevellid saat 12 civarı kalktım.Yarınki son finalime çalışma,güzel bi final(!) yapma niyetindeydim. Çay içmeden kendimi mutsuz hissettiğim için evde olduğum vakitlerde ocaktan çay eksik olmaz.Gittim çay koydum,sonra o demlenene kadar şu elbiseleri makineye atayım dedim,attım odama geçtim.Her şey yolundaydı,blogumun yeni teması çok güzel olmuştu,pentagram sabah sabah keyfimi yerine getirmiş,kendimi böyle Rocky Balboa gibi,Rombo gibi,hatta ve hatta Batman,Spider Man gibi hissediyordum.Gittim bir kupa çay aldım,odama geldim,o ara gözüm nerden takıldıysa Nazım Hikmet'ten Kemal Tahir'e mektuplar kitabına takıldı,okuyorum okuyorum,e sigara içmem lazım,ya tamam içerim okuyorum (Odamda sigara içmiyorum,salona çıkıp öyle içiyorum)erteledim erteledim,sonra bi sigara içeyim dedim,kapımı açtım,salona ayağımı bir attım: Aman Allahım,Allah içimdeki deniz hasretini duyup denizi ayağıma yollamış,bildiğiniz dalga vardı salonda..Ezel dizisinde Ali'nin Ramiz dayının mahsende onu g.t edip bırakması üstüne başka aleme geçici seyehata çıkıp "Noluyo Lan,Noluyo Lan,Noluyo Lan" dediği sahneyi Ali olarak yaşadım. Hemen banyoya koştum,çamaşır makinesinin hortumu aşağıda kalmış,ver babam ver,verdikçe vermiş suyu. Banyoda duşa kabin haricinde suyun dışarı çıkabileceği hiçbir yer olmadığını farkedip ev sahibine bir giydirmeye başladım,saat 12.30'dan 16.20 ye kadar süren ev temizleme sürecimde bu giydirmeler çeşitli nesneleri konuya alet ederek devam etti.
Arkadaş,salon tamamen su altında kalmış,holün bir kısmı,banyo ve tuvalet...Ayağım suyun altında kalıyor düşünün.Ya şaka mı bu,rüya di mi,Allahım lütfen rüya olsun,derken rüyada değil gerçeğin tam içinde olduğumu acı acı anladım.Öyleki evden 2 batteniye,4 çarşaf,1 nevresim takımını suyu çekmek için feda ettim,o eşşek ölüsü olan ve suyu çekince daha da eşşek ölüsüleşen halıları tek başıma evet evet tek başıma toplayıp,balkonlara asmam,bu arada düşürüp gidip aşağıdan alıp merdivenleri çıkıp tekrar asmam,elimde süngerli paspas,6 vileda kovası siyah pantolonumun akıttığı boyayla bütün olmuş su çıkarmam,bir kere ayağımın kayıp kalça üstü yere oturmam,4 saat durup durup ben böyle işin,ben böyle evin,ben böyle ev sahibinin,ben böyle makinenin,ben böyle pantolonun,ben böyle çekyatın,masanın cartın curtum diye küfür etmem rüyada olsa kabus diye uyanır,daha da uyumazdım(Zira ben kabus görüp uyanıp tekrar uyuduğumda,kabus tv filmi gibi kaldığı yerden devam ediyor)
Bu aralar çok aksilik yaşayınca üst üste,İngilizler'in "It never rains, but pours" deyimi geldi aklıma..Ulan paratoner gibiyim haa,nerde terslik var üstüme çekiyorum son zamanlarda,olsun olsun iyidir.Sabrımın eşiği hala yüksekte ve bu aksiliklerin civa oranı düşük,taşmayacak.
Günün en enteresan olayı pek sevgili ev arkadaşım Kürş'ün,sanki evi kamerayla izliyormuş gibi,tam işi tamamen bitirip,elime tekrar çayı alıdığım an eve girmiş olmasıydı:D Garibim o da şok oldu:)
Tek başıma bir işi halletmeye bayılıyorum.İçimi okşuyor:)Aslında çağırsam pekala gelebilecek bissürü arkadaşım vardı,en başta kapı gibi komşum,içi dışı büyük insan HTGenel vardı:D Ama bana böyle bir şey lazımdı.İyi ders oldu,bir daha hayatımın sonuna kadar aynı olayı yaşamayacağıma eminim:))
Evet yarın final var,bu saatten sonra toplam 600 sayfa olan notlara bakmanın manası var mı?Yok.
O zaman bir akşam,bir ben,bir paket sigara,bir demlik çay...

Akşam Akşam Ne Ettin Nietzsche

Author: Heygidinin Efesi /

Başkalarının hakkımızda bildikleri


Kendi hakkımızda bildiklerimiz belleğimizin hatırda tuttukları, yaşantımızın mutluluğu için sanıldığından daha az kesindir. Bir gün gelir, bu yaşantıda başkalarının hakkımızda bildikleri ( ya da bildiklerini sandıkları) şeyler çıkıverir ortaya; o zaman onların fikirlerinin daha güçlü olduklarını fark ederiz, insan adının kötüye çıkmasından ise bildiklerinin yanlış çıkmasına daha kolay katlanır. Friedrich W. Nietzsche/Seçilmiş Düşünceler

"... insan, adının kötüye çıkmasındansa bildiklerinin yanlış çıkmasına daha kolay katlanır." kilit bir cümle değil mi...Beni düşündürdü... Bildiğimiz şeyler,ama başka şeyler hakkında değil,kendimiz hakkında bildiğimiz şeyler,mesela benim 23 seneyi taşıdığım,23 senedir beraber olduğum ruh ve bedenenden ibaret bu kimlik hakkında bildiğimin dışında bir şey çıkıyor,yani "Ben bunu nasıl yaptım,bu ben değilim,aman Allahım,pişmanım..." vb cümleleri kurabilecek bir şey yapıyorum ve bu insan adının kötüye çıkmasından daha kolay mı katlanılır? O zaman insan nasıl kendiyle barışık olabilir ki?
Diyelim ki insanlar beni yanlış tanıyorlar, diyelim ki tanıdıklarını sanıyorlar,ya da diyelim tanımadan yargıya varıyorlar, kendiyle barışık bir birey kendiyle barışıklığından daha mı öte tutmalı bunu?
Olur değil mi?Hep yanlış anlaşıldıklarımız olur?Olur değil mi anlaşılmadıklarımız?Olur.. Tamam belki biz kendimizi iyi ifade edememiş olabiliriz,bizden kaynaklanıyor olabilir yanlış anlaşılmalarımız, ama insanların yanlış anlamaları ya da anlamamaları,benim pişman olmam gibi bir durumdan,kendim hakkında yanılmamdan daha büyük olabilir mi?
Olmaz bence,olamaz...
Çünkü bu bedeni yine taşıyacak olan ben değil miyim,bu ruhu? Her şey benden ibaret değil mi?Her şeye temel atabilecek;her şeyi yıkabilecek,yeniden inşaa edebilecek ben değil miyim?Kim bunları benim için yapar ki?
O halde,ben kendimi hayal kırıklığına uğratırsam,kendi karakterime ihanet edersem bir değeri mi kalır kimin beni ne anladığının?
Diyelim ben iyi biriyim,iyilik olguma ihanet ettim kötü bir şey yaptım.Ama insanlar beni yanlış anlayıp iyi bir şey yaptığımı sandı.Hangisi daha iyi?
Diyeceğim o ki, sizi kim nasıl anlarsa anlasın,yanlıştan daha yanlış anlasın,bir gün gelir anlar şanslıysa;adınız çıksın,konuşulun hem de kötü halde,bir gün bu değişebilir; fakat kendi kimliğinizin dışına çıkarsanız bir gün,bir gün pişman olursanız, bu kazınır ruhunuza...
Ben pişmanlık duymadım hiç,bilmeden yazıyorum,eminim yaşasam böyle bir şey olurdu benim için....

*Bugün sınavım kötü geçti,e bu dünden belliydi ama yine de canım sıkıldı,çünkü kolaydı : /
*Bugün canım sıkkın,bir haftadır her gün gösterilen bir dizinin özeti gibiyim :(
*Bugün yine her gün gibi,bundan sonraki her gün olacağı gibi umutluyum :)
Ama bugün yine Ben'im,bugün yine benim...

Düşünmek Düşünmemek

Author: Heygidinin Efesi /

Kendini bulmak istiyorsan,kendin için düşün...Sokrates

Bir günde neler yaparız?Bir düşünelim: Kalkarız,"Aa sabah olmuş" diye düşünürüz,"Okula gitmesem mi?","E devamsızlık var" "Ya nolcak gitmeyiver,bırakacaklar mı?","Dersler""Sallaaaaa" bunlar sadece günümüzün ilk beş saniyesinde akımızdan geçmesi muhtemel düşünceler..En azından benim aklımdan geçiyor:)Ayakta kaldığımız her dakikanın her nefes alışında düşünüyoruz bir şeyler..O an hakkında,önce hakkında,sonra hakkında..Karşımızdakiyle konuşurken düşünüyoruz,onun hakkında,hatırlattığının hakkında..Dediklerine içimizden yorum yapıyoruz,bilinçaltına atacağımız,dışarı çıkaramıyacağımız yorumlar...Gülüyoruz düşünüyoruz,ağlıyoruz düşünüyoruz,yioruz içiyoruz,her ne var ise yapıyoruz ve hep aklımızda düşünceler...
"Kadınlar Ne İster?" adlı filmi izlediğim zaman çok özenmiştim,adam doğrudan düşünceleri duyuyordu.Hayır hayır,kadınların düşüncelerini okuma kısmına özenmedim,tamam olabilir ama birazcık,özendiğim karşımdaki birinin düşüncelerini okumaktı.Çocuktum,hayal etmek parayla mı,hala çocuğum.Ama düşünsenize, o an yüzünüze gülen kişinin içinden ne dediğini duyabilmek;gözlerinize bakan birinden ne beklediğini anlayabilmek;en güzeli de,sınava hiç çalışmadan girip,en öndekilerin düşünceleriyle A alabilmek:D
Gizemli bir şey düşünce olayı.Ama beni çok yoruyor.Zira tanıyanlar bilir,bende aşırı düşünme,ayrıntılara takılma,tekrar gözden geçirme ve senaryo yazma gibi çeşitli gereksiz huylar mevcut.Bunlar da beyni yoruyor.Evet evet ben ondan böyleyim:)
Bir gün düşünmemeyi denedim,o an hiçbir şey düşünmediğim bir şey yapmak istedim,çok yaklaştım ama yapamadım...
Dertliydim, kulaklığı kulağıma dayayıp,son ses rammstain dan bir parça açtım,bir şey düşünmüyorum sanıyordum,içimin detten öfkeye dönüyor olmasını düşündüğümü sezdim.Motora bindim son sürat sürüyordum,hiçbir şey düşünemiyorum sanıyordum,kaza yapsam neler olabileceğini düşündüğümü farkettim.En azından düşüncelerim çevresel etkenlerle yer değiştiriyor..
Düşünmek istediklerimiz ve istemediklerimiz..İstesek de istemesek de düşündüklerimiz..Düşünmemiz gerekenler,hiiiç gerekmeyenler...Ve kendimiz...Hepimiz kendi içlerimizde birer dünyayız değil mi...Kimini okyanusumuza atıp boğmaya çalışıyoruz,kimini lavlarla yok ediyoruz,kimine bahar,kimine yaz kimine güz...
Her şey,hepsi tek bir yerde gerçekleşiyor..Düşüncede..O zaman kendimiz için düşünüp kendimizi ne kadar tanıdığımıza bir bakalım..Tanıyor muyuz kendimizi,az biraz di mi...Düşünüyorum,tanıyor muyum...Bilmiyorum...
Düşünmeden yazılmış bir yazı oldu bu:)Tamam tamam kendimle çelişmeyeyim,başka bir şey düşünerek:))

Çay İç Bişi İç

Author: Heygidinin Efesi /

Hiç fark ettiniz mi dostlar,bir yere gidersiniz,mesela bir tanıdığınızın,ya da ne bileyim orta halli bir esnafın iş yerine, "Buyur otur" derler,sonra da senelerce çok kez duyduğum o teklifi ederler: "Çay iç,bişi iç". Yani ya çay içeceksiniz,ya da bişi içeceksiniz..Sanki cümlenin altında şu gizli: "Başka bir şey de söyleyebilirim ama,sen çay içsen daha iyi olur":) Arkadaş,eğer öyle olmasa ne derler,"Ne içersin" derler.Tamam çay benim için hayatımın vazgeçilmezlerinden ama neden herkese diretiyorsun o tercihi?Psikolojik baskıdır bu.Bunu çay firmaları bulmuş olabilir.e gittigidiyor da sevgilisi en yakın arkadaşıyla aldattı diye eşyalarını satıp sayıp söven kız numaraymış, reklammış,bu niye olmasın:)

*Reklam deyince aklıma geldi,Toyota firmasının bir reklamı var,yeni çıktı,televizyonlarda yok henüz..Türkler tarafından hazırlanmış,sonu hariç hiçbir efekt yok ve bence müthiş olmuş,çok eğlendim.Bakmanızı tavsiye ederim:
http://www.youtube.com/watch?v=N2zziZf0JEc

*Bugün finallerin ilk haftasını bitirdim.Aynı zamanda çoğu da bitti,kaldı iki...Sonra karadenizin havası soluyup ciğerlerimi;hırçın dalgalarını izleyip ruhumu dinlendirme niyetindeyim.Şimdi sorarsanız hırçın dalgayla ruh mu dinlendirilir diye,öyle bir dinlendiriliyor ki,bunu tarif etmek imkânsız,bizzat yaşamak lazım..meraklı arkadaşları her daim beklerim:)

*Bir dönem daha göz açıp kapayıncaya kadar gitti...Okulda beş senedir yapmadığım hiçbir şey kalmamasına rağmen,hâlâ kendimi hiçbir şey yapmamış gibi hissediyorum:) Doymadıııımm doyamadıııııımm...

*Bugün kral tv okulda benimle röportaj yaptı.Birden elime mikrofonu tutuşturdular,müzik hayatının neresinde dediler,her yerinde dedim,müziksiz olmaz dedim,kimi dinlersin dediler o an fark ettim herkesi dinliyorum:)Neyse en başta rock ve metal ağırlıklı müzikleri dinlediğimi söyledim,kim var Türklerden dediler,aklıma ilk Hayko ve Ogün geldi, geri kalanlardan özür diliyorum:) Bi de anneme selam söylettiler,o çok orijinal oldu:)Haftaya cumartesi gösterilecekmişmiş. Yarın da habertürk röportaj yapacak,ama bu haberli, konsey içinmiş...

* Acilen eğlenmeye ihtiyacım var...Bir Şeytan Tüyü dinlemek hiç fena olmazdı... Hey gidi eski günler...

*Burası hakikaten günlük oldu:)
O zaman:
Haydi kal efem sağlıcakla...

Can Sıkıntısı

Author: Heygidinin Efesi /

Efendim hazır can sıkıntısı halindeyken can sıkıntısının nasıl bir şey olduğunu, türlerini, türevlerini yazmak istedim...
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, can sıkıntısı sanıldığının aksine hiçbir şey yapamamaktan doğmaz; belki hiçbir şey yapmak istemiyorsunuzdur değil mi? Hep aynı şeyi yapmaktan da doğmaz, belki hep aynı şeyi yapmak istiyorsunuzdur...
Can sıkıntısı tamamıyla belirsiz bir durumdur aslında... O an canınızın ne istediğini bilmemesi, ya da ne yaparsanız yapın bu sıkkınlık durumundan kurtulamayacağınızı düşünmek... Evet, dostlar, bu hissi hissetmek berbat bir şey... Ki ben belirsizlik durumlarından nefret eden bir kimseyim, can sıkıntısı da bir belirsizlik durumu olduğuna göre, daha çok nefret ediyorum:)
Can sıkıntısını belli nedenlere bağlamaya çalışabiliriz. Mesela soruyorum kendime
—Ey Efe canın niye sıkkın?
—Bilmem ki, niye sıkkın?
Ben canınım niye sıkkın olduğunu da neye sıkkın olduğunu da bilmiyorum... Sınavlar diyeceğim, zaten çalışmıyorum adam akıllı, niye canımı sıksın ki, havalar diyeyim, ben kasvetli havaları severdim, yağmuru... Dün sırf sıkıntım geçer belki diye soğuk falan dinlemedim bindim motora gezdim, bir şey değişmedi... Kendime asıl şaşırdığım şey ise, iki arkadaşımın playstation oynama tekliflerini "Yok hacı hiç canım istemiyor" deyip geri çevirmem oldu... Arkadaş ben hastaneden çıktığımda bile evden önce playstation oynamaya gitmiş adamım, hayretler içerisindeyim. Ama istemiyor canım... Mesela başka ne istemiyor, patates kızartması istemiyor, gerçekten istemiyor... Gezsek istemiyor, bowling oynamak istemiyor, buz patenini hiç istemiyor... Hatta ve hatta fotoğraf çekmek bile istemiyor...
Galiba son zamanlarda çok doldum... E dışarı vurmayınca böyle oluyor helalde... Köşedeki palyaço gibiyim... Hani bilirsiniz, bir adam doktora gider "Doktor civanım canım çooo sıkkın" der, doktor da "Bak şu köşede bir palyaço var, git o seni eğlendirsin, işim gücüm var senle mi uğraşacağım ben, kalk git" diye kızar adam da"O köşedeki palyaço var yaaaaa, işte o benim" diye lafı oturtturur doktor da"Abi en büyük hayranınızım" diye durumu kurtarmaya çalışır. İşte o palyaço rolündeyim...
Aslında çoğu zaman neşeliyim fakat dışarı bir şey vurmamaya o kadar çok gayret ediyorum ki aynı zamanda, eğer normalden fazla konuşuyorsam canım gerçekten sıkkındır aslında. Bu bir nevi savunma mekanizması olmuş ben de... Konuş, gül, unut... Bir de ben karşımdakilerin gülmelerine, eğlenmelerine bayılıyorum... İnsanlar mutlu olunca ben daha mutlu oluyorum... Özellikle de bunda benim payım olduğunu hissedersem...
Neyse efendim... Blog yazmaya başlayacam dedim, ne kadar karamsar şeyler yazıyorum... Yok, canııımmm ben yapmam öyle şey, karamsarlık yok ki benim kanımda:)
Kendime yarım saat veriyorum... Yarım saat içerisinde, can sıkıntısından kurtarabilecek ne varsa beni evde deneyeceğim:)
Sevmedim bu halimi yaa:)
Haydi kal efem sağlıcakla...

YazıYorum

Author: Heygidinin Efesi /

*Bir hevesle tekrar barıştım blogumla...Tekrar yazıYorum... Ama sanırım uzun zaman bir günlük edasında olacak burası...Ben ve kendim... Olsun daha samimi olur değil mi...

*Yazmanın insanı nasıl rahatlattığını hatırladığımdan olsa gerek öyle bir yazasım var ki,yani sanki yarın 10.00'da o zor dersten finali olan ben değilim,sanki başkası... Olsun bugünkü tiyatro sınavında da yazdığım gibi,bazen kendiniz olmaktan çıkmak her şeyi unutturabilir...Hadi ben şu an yarın sınavı olan,diğer yandan canı da hayli sıkkın olan efe değilim;ben "Neşeli ol ki genç kalasın" efeyim:)

*Neyse,blogumda artık manzum eserlere yer vermeyeceğim,artık şiir yok...Bol bol yazı yazacağım...Gördüğümü,bildiğimi,hissettiğimi...Belki bir gün izleyicilerim,okuyucularım olur o zaman daha güzel şeyler yazarım..Şimdi kendi kendimin sıkıntısını alıyorum...
Evet:Çok sıkılıyorum........
Haydi ,sağlıcakla...

Kaç Kişi Var?